6 Ocak 2012 Cuma

TURKISH VAKVAK!

Vaka-i Vakvakiye; nam-ı diğer Çınar olayı. Osmanlı döneminde geçen acıklı bir hikaye. Alakasını aşağıda anlatacağım ama önce 17. yüzyıldan aldığım bu ismi günümüze getirelim. Ve bizim vakvaklara bir bakalım.

Vaka 1- Bülent Ersoy: Deniz Gezmiş, bana gazoz ısmarladı kendisine şarkı söyledim.
Tepki: Tanışmaları mümkün değil aralarında 5 yaş vardı!!! Gazoz şişesi bulunsun!
Vaka 2- Ali Şan, sevgilisinin bütün eskilerini ortaya döküp erkekliğin kitabını yeniden baskıya sürdü!
Tepki: Demet Akalın gecikmedi. Arkadaşıma yamuk yaptı, kovdum diyerek kadın dayanışmasına ayrı bir sayfa açtı!
Vaka 3: Yiğit Bulut, Habertürk’le yollarını ayırdı.
Tepki: Yükselişi haset yaratanın, inişi de zevk yaratırmış sözü- kendini bir kez daha gösterdikten sonra, sosyal medyada kıyım başladı!
Vaka 4 :İşadamının oğlu S.Ç.'nın- sevgilisinin evine kimin girip çıktığını detayıyla öğrenmek için yerleştirdiği gizli kameralar ortaya döküldü!
Tepki: Özgüveni olmayan bir erkeğe en büyük cevabı, doğuştan kendisi vermiş olmalı!

Tüm bunların alt metinlerine bakınca; hani meşhur şarkı gibi.. “Ben gönlümü eğlerim gerisi Allah kerim, bir başkadır benim memleketim…”
Aşağı yukarı böyle oluyor.
Çünkü; yukarıya dizdiğim vakalara ister aşağıdan yukarı, ister yukarıdan aşağı bakın. Hepsinde aynı şey var. Hepsi vakvak durumu.!
Gelin önce her zamanki gibi kapıyı kapatıp, yan odaya geçelim ve ben size saklanan net fotoğrafı çekmeceden çıkarayım.

Bülent Ersoy’dan başlayalım.
Literatürümüzde sıradan ‘gazoz’ bile; Nuri Alço sayesinde seksin önemli bir sembolü sayıldığı için haliyle Deniz Gezmiş’in yakınları canhıraş türlü açıklamalar yaptı. Bir tek ‘Deniz gazoz içmezdi’ demedikleri kalmıştı ki; birileri bunu da söyledi sanırım.
Ali Şan, kız arkadaşıyla verdiği performansta karakterinin altını öyle derin çizdi ki; bundan sonra ayağa kalkabilmesi zor.
Yiğit Bulut’a sevinenler için; hayat o kadar enteresan ki- nerden bakarsan bak. ‘Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner’ dememek içten değil.
Ve son olarak; iş adamının oğlunun gizli kamera aşkıyla yaşadığı garip olaylar…
Aklınız alıyor mu?
Almaz!

Yukarıda bahsetmiştim Çınar Olayı’ndan. Osmanlı Devleti’nde 17. yy’da çıkan askeri bir ayaklanma.
Ayaklanmanın sonunda, isyancılar tarafından ölüme mahkum edilen kişiler At Meydanı’nda bulunan büyük çınar ağacının dallarına asıldığı için- bu ayaklanmaya Çınar Vakası denmiş.
Korkunç manzara!.
Üzerine cesetler asılmış bu ağacın verdiği görüntü ise, Cehennem’de bulunan ve meyveleri insan kafası olan Vakvak ağacına benzetilmiş, o dönem.
Bu sebeple hadisenin adı 'Vaka-i Vakvakiye' olarak kalmış.
Günümüzdeki tablolar fiziken bu kadar ızdıraplı ve acımasız değil ama duygusal karşılığı çok daha fazla yaralayıcı.
17. yy’dan beri oralarda kaldığını sanmadığım ‘vakvak ağacı’ ise gündeme bakınca- artık içimizde yaşıyor olmalı.

Hepimizin vakvakları kendine yeter!

2 Ocak 2012 Pazartesi

Al Tv’yi koy çuvala, salla salla vur duvara!

Modası geçmiş sıkıcı anlatım ve girizgahlarının, 2011’de arkamızda kalması dileğiyle- kabak tadı veren- ne varsa listeledim.

-bu zihniyet..
-bir kısım medya..
-tsk’nın her yaptığı…
-Tanklar yürüyor..
-Ertuğrul Özkök nereye kadar?
-Darbeler iyi/kötü
-Darbe bina edilir…
-bütün dökümanlar suç..
-bunlar olmasaydı, 28 Şubat olmazdı
-Medya siyaset üçgeni
-Sivil kamuoyu..
-Silahlı Kuvvetler
-Genelkurmay bülteni..
-Sivil Hükümet
-Ankara’daki hava gerginleşti..
-Türban..
-Ortam ısıtma..
-Ortam dinleme..
-Ortam hazırlandı..
-10 yılda- 10 milyon
-Sincan’ın tankları..
-Sözde Ermeni soykırımı…
-Demokrat..
-Kürt açılımı..
-Bedelli Askerlik,
-Atanamayan öğretmenler,
-Candaş/yandaş medya
-…..

Taze 2012’de kendimize yeni kelimeler seçelim, yerine koyabileceklerimizi tartışalım ama aynı ses tonuyla tartışmayalım daha fazla.
Aynı ezberleri tekrarlayanları izlemeyelim. Bırakın tek başlarına konuşsunlar. Gündemin ilk sırası siz olun. Mesela ilk sorumuz; en çok neyi yapmak hoşuma gidiyor? olabilir. Sonra hangi film daha güzel? Dışarıda hava güzel, hadi hareket edelim! Sürüsüyle var bunlardan, hepsi de sizi ilgilendiriyor. Kapatın televizyonu gitsin. Sizin televizyonunuzda ne oynuyor, oraya doğru bakın… Sonra anlatın, paylaşın ben dinlemeye- okumaya hazırım.
Çok iyi bir yıl olsun..

***

‘Hayy bir konuk olaydın!’

İyi konuk olmanın yolları, nerden geçer?
‘Böyle soru mu olur canım? Konuğun iyisi- konusuna hakim olandır’.
Yok öyle değil!.
Artık konuğun iyisi mumla aranıyor. Ve iyi konuk olmak- Türkiye standartlarında haliyle bir nevi mesleğe dönüştü.
Yıllardır yazmak istemiştim ama televizyonda her gün programla yan yana gelmesini istemediğim bir yazı konusu olabileceğinden, ertelemiştim. İkinci Kısmet 2012'yeymiş.
**
Çok zor iştir konuk ağırlamak. Her yönden. Evinde ağırlasan, hatta tüm yemekleri bile sen yapsan daha iyi. İş televizyona gelince, insanlar garip bir şekilde değişebiliyor. Dışarıda gördüğün adam 3-2-1- yayın deyince, aaa o adamın içinden yürüdü!.
Başka biri kalıyor, geriye stüdyoda. Kalan adama/kadına haliyle, hem iyi soru soracaksın, hem konuşturacaksın, hem gönlünü alacaksın.. Bu arada yayın temposunu ayarlayacaksın! Yapacaksın da yapacaksın..
O yüzden ehliyetli konuk olmak- eğer seçeceğiniz bir dal ise, buyurun kapıyı kapatıp, yan tarafa geçelim, anlatacaklarım var.
Televizyon programları için her durumda aranan ve istenen olmayı istemek?
Yetmez!.
Size bir de reytingi lazım. Sonra programlardan, program beğenin.
Aşağıdaki liste konuk olduğunuzda yapmanız ve yapmamanız gerekenler. Gerisi size kalmış.
Son not olarak; eğer benim konuğum olacaksanız lavanta kolonyasını daha çok severim, haberiniz olsun.


*Yapmayın
-Yayın öncesi sunucuyu ilgiye muhtaç çocuk gibi oyalamayın. Sonuçta niye çağırıldığını biliyorsunuz. Bilmiyorsanız zaten orada ne işiniz var?
-Yayın öncesi ‘ben onunla çıkmam’ kaprislerinden olabildiğince kaçının çünkü; sunucunun gözünde imajınız başlamadan bitiyor. Ters teper.
-Yayında alçak sesle ve yavaş konuşmayın çünkü; aynı zamanda yayının gidişatından sorumlu olan sunucuya bir de sizin üzerinizdeki ölü toprağını silkeleme işini yüklemeyin.
-Sunucunun sorduğu sorulara tepki vermeyin, istiyorsanız zekice geçiştirin.
-Sunucuya odaklanmayın konu daha önemli!
-Uzun uzun sıkıcı anlatımlara düşmeyin. Net ortadan dalın gitsin.
-Sunucuya yayında ‘hanım efendi, bayan’ demeyin. Adı var!
-Klasik kalıpları kullanmayın.. ‘Efendim şimdi mesele öyle değil’ gibi..
-Nefes almadan taramalı tüfeğe bağlamayın
-Rasim Ozan’la arkadaşlık etmeyin. Bağırıp, adamın asabını bozmayın!
-Yayın öncesi muhabbet olsun diye; ‘ne olacak bu medyanın hali’ geyiğine bağlamayın. Sunucunun her gelen konuğa aynı şeyleri anlatmaktan sıkılmış olabileceğini hatırlayın.
-Sunucu diğer konukla konuşurken havaya veya saatinize bakmayın. Bu davranışlarla hiç konuşamayabilirsiniz.
-İçinizdeki bütün cümleleri dışarıya bırakmaya gelmiş gibi davranmayın. Medeni olarak sırasıyla yarısını çıkartın, diğer yarısı süzgecinizde yani sizde kalsın.
-Sunucuyu etkilemeye çalışmayın, sizden önce bu konuyu kaç kez tartıştığını tahmin bile edemezsiniz. Samimi olun yeter, bundan doğal olarak etkilenir.

*Yapın
-Konuya göre spontan ve neşeli olun. Gerektiğinde kafanızdaki metinleri atın gitsin.
-Kısa konuşun. Dinamik ve tempolu olun, isabetli kelimeler/cümleler seçin.
-Gülümseyin.
-sunucuya ismiyle hitap edin.
-Yayına gitmeden önce yayına çıkacağınız sunucuyu tanıyın. Program öncesi yaptığı işlerle ilgili bir şeyler söyleyin. Konuyla ilgili sizi hatırlamasını sağlarsınız.
-Neşeli olun.
-Sunucuya güven verin. Sizi gördüğünde- yayına doğru kişiyi çağırdığından emin olmalı.
-Nazik olun. Yayına çıkmaktan hevesli değil, keyif aldığınızı hissettirin. Aynı zamanda yoğun olduğunuzun da altını çizin.

Anlaşıldığı üzere; aranan konuk olmak- ince bir ipin ucunda yürümekten geçiyor. İleride daha fazlasını yayınlayacağıma emin olun. Bunları zaten yaptığını düşünenler için ise; lütfen kendinizi bir de siz izleyin.