27 Mayıs 2012 Pazar

Uludere'li Devlet Ana!..

Herkese bir vicdan portmantosu şart!
Şaka değil.
Yeri tam kalbe yakın, beyni gören ve vicdan girişinin hemen önünde olmalı.
Ne var- ne yok hatırlatması lazım..
Kiminde yok çünkü.. Keşke sonradan geliştirilebilen bir kas olsaydı, büyüyüverseydi böylece
belki dile de sözü geçerdi. Aklına ilk geleni söyletmezdi.
O yüzden bize bir vicdan portmantosu lazım. Yeri, tam Uludere'nin ortasında duran.. Annenin
kucağında bebek de olur şekli. O anne önceden değil ama sonradan ağladı çünkü.

Tahmin edeceğiniz gibi tartışma konusu Başbakan'ın sözleri.
Kurduğu mantıktan yola çıkarak, başka hesaplar yapmaya çalışıyorum ama aklım yine almıyor.
Mesela; “Her kürtaj bir Uludere” ise kürtajı 'azmettiren' her kadına da 'devlet ana' mı diyeceğiz bu durumda?
Uludere'de ölenlere anneleri kıyamamıştı üstelik.. Annelerinin kıyamadığına devlet mi kıydı diyeceğiz? Diyen dedi gerçi.. Sonuç aynı.. Ses seda yok..
Doğrudur ortalık her türlü cinayetten geçilmiyor. Bunlara fikir cinayetleri de dahil. Şuanda olduğu gibi. Hem de insani yanından kaçarak.

Herşeyden önce; kadın 'kürtaj' olma kararı alırken; önce kendi içindeki kendinin bir parçasını öldürmeye razı oluyor. Yapsa belki daha iyi olacaktı.. Yapmadığı -ömür boyu yük oluyor. Acabalar ara ara vicdanın portmantosuna takılıyor. Kendini de bir nevi öldürüyor kadın.
Ölene kadar vicdanının bir yerinde taşıyor bunu.. Kadın erdemi deyin ya da demeyin ama kabullenmediği bebeğin sonunu kabulleniyor, sahip çıkıyor. Acısını yaşamayı biliyor, sorumluluğu yükleniyor.
Peki yan tarafa geçelim.
Dönelim Uludere'ye; sorumlular nerde?
Hepsi mahallenin camını- çerçevesini indiren çocuklar gibi çoktan toz olmuş bile.. Ama ortada tuz buz olmuş camlar yok ki; tam 34 ölü var.
Sayıdan vuramayacak kadar sorumlulularına, gözlerini diken bir dava var. Sorumluları gözlerini kaçırsa bile var oğlu var.
Doğrudur.
Her kürtaj belki bir Uludere'dir.
Ama kürtaj olan hangi kadına sorsanız, elini kalbine koyar ve göz yaşlarıyla sorumluluğunu kabul eder.
Ama asıl soru;
Uludere için elini kalbine koyabilecek sizde kaç 'devlet ana' var?

*****

MENDERES'SİZ..

Hayatımın en çarpıcı günüymüş meğer bilmiyordum.
Geçen yıl Adnan Menderes'in Yassıada yargılamalarının ses kayıtlarını dinlerken iliklerime kadar irkilirken böyle hissetmiştim.
Adına yargılama diyemeyeceğimiz adiliğin, çiğ süt emmişliğin ses kayıtlarını duymak ne acıklıydı.. Demokrasinin köklerinin nasıl beslendiğinin, o köklere nasıl su verildiğinin en büyük örneğidir Menderes'in yaşadıkları.
'Padişahın şımarık torunlarının' oyunudur sanki.. Millete parmak sallamayı- el sallamakla karıştıranların torunları..
Ayhan Aydan ise dönemin tek yürekli sesiydi. Sevdiği adamı savunabilen, mahkemede 'metres' denmesini dahi önemsemeden; 'çok sevdim' diyebilmişti.
2009'da Ayhan Aydan hayatını kaybettikten sonra, yaşadıklarını yazan ve defalarca bir araya geldiği Can Dündar'ı yayına bağlamıştım.
Kendisine yeni bir hayat kurduğunu söylemişti. Ama kurduğu hayatın baş ucundan Adnan Menderes'in resmi hiç gitmemişti. O'na bakmadan başladığı gün olmamış.
Bugün 27 Mayıs'ın acı dolu yıl dönümüyle- böyle kocaman bir kadının yüreğine gömdü Türkiye, demokrasiyi o zamanlar. Şimdi ise hala yerini arıyor.