1 Haziran 2012 Cuma

BAŞKANLIK ARALARI..


Üzerinde aslında çok konuştuk ama asıl işaret edilen cümlelerin satır aralarını açamadık.
Geçtiğimiz günlerde Cüneyd Zapsu’nun sözleri önemliydi. Tam söyleyemedi ama söylediğinin diğer anlamını muhtemelen kendisi de çok iyi hesapladı.
‘başkanlık zaten var, sistemi de kurulsun’.. demek istemişti..
Alıntı yapıp açıklamalara yer veren haberler ise ‘başkanlık sistemi zaten var ama adının konulması lazım’ şeklinde algılandı.
Doğrular elbet baktığınız yere göre değişebilir ama satır aralarını göremezseniz ‘doğruyu’ en azından masanın üzerine bile çıkaramazsınız.
O yüzden başbakanı bile şaşırtabilecek anlamıyla, Zapsu’nun bilinen şekliyle dediklerinden ziyade demek istediğine yüzde yüz katılıyorum.
Yani başkan zaten var ama sorumlu, hesap veren başkan yok!
Neden mi?
Kafanızdaki tüm yargıları bıraktıktan sonra yan odaya geçelim, detaylarıyla anlatacağım. Biliyorsunuz bu odada hiçbir şartlanmışlık, hiçbir önyargı yok. ‘Free-zone’..
Vakit kaybetmeyelim ve buyurun başlayalım ve soralım.

1-Şuanda başkanlık ötesi bir ‘tek adam’ durumu fazlasıyla yok mu?
2-Diktatörden daha fazla, muktedir olmasına izin verilen bir yapıyı yönetmiyor mu?
3-Oy verirken hala parti başkanına göre değil de, hesap sorabileceğimiz dolayısıyla adımıza hesap sormasını istediğimiz milletvekillerini biz mi seçiyoruz?
4-En ufak bir kupa meselesinde bile kendisini arayıp, ‘bak seni başbakana bir şikayet ederim’ zaten çoğunun diline pelesenk değil mi?
5-Kendisinden habersiz, ne bakanlıklarda, ne de herhangi bir meselede uçan kuş var mı?
Cevapları hepimiz biliyoruz.
Dolayısıyla var olan ‘başkanlığa’- bir sistem kurulması, Türkiye’de dengeleri oturtmaktan başka bir zarar getirmez.
Atananların değil, seçtiklerimizin hesap sorabildiği bir başkanlık sistemi Türkiye’de başkanın hesap vermesini- yetki ve sorumluluklarından sorumlu olmasını sağlar.
Yani tartışma ‘başkanlık sistemi zaten var adını koyalım noktasından, başkan zaten var sistemi dengeli kuralım’ noktasına gelmediği sürece, Türkiye’de her şey sadece yapanın yanına kar kalır.

*****

Suskunluk!

Fazıl Say hakkında twitter mesajları nedeniyle “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçlamasıyla 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame mahkemece kabul edildi.
Haberi gördüğümde gerçekten çok üzüldüm. Fazıl Say’ı tanıyor olmamdan çok böyle bir konunun dava konusu olması hakikaten garip döngüyü işaret ediyor.
Fazıl Say iyidir, kötüdür. Söyledikleri yanlıştır, doğrudur. Ayrıca ister inanır, ister inanmaz. Severiz ya da hiç sevmeyiz. Bunlar hissiyattır, bağlayıcı özelliği olmayan duygular yani. Kızgınlık yaratsa da ceza doğurmaz. En azından tanımlanan ‘demokrasi’ anlam bakımından öyle diyor.
Tanımlanmayan kısmınsa ise; Fazıl Say’ı “bizim” gibi olmaya zorlamaktan başka bir algı yok, bu davayla.
Tersine, söyledikleri için yargı önüne çıkarıp ‘madem öyle, al sana ceza’ demekten başka bir şey ifade etmiyor.
Toplumda haliyle muhalif fikirlerini dillendirmekten sakınanların tek söylemi;
‘Madem suçlanacağım, neden boş yere uğraşayım’?
olacaktır.