11 Temmuz 2010 Pazar

SILENT MELEKLERİ / SILENT PRENSİBİ


İki kişi düşünün aynı yaşlarda.. Aynı dönemlerde yolları bir çok konuda kesişmiş.. İkisi de Harvard mezunu, ikisi de profesyonellikten patronluğa geçiş yapmış.. Banka sahibi, hatta bir dönemin medya patronları..
Türkiye’de bir çok dengenin değişmesinde etkili, zaman zamanda o etkinin ta kendisi olmuşlar..

Sonra silent..
Kısa bir sessizlik…

Kısa bir sessizlik diyorum çünkü bir süre sonra bu çok başarılı iki kişinin hayatı birbirlerinden tamamen ayrı yönlere gidiyor…
İkisi de tökezliyor ama sadece biri fırtınadan çıkmayı başarıyor.. Krize yenilmeyen, şanslı olan alıp yürüyor. Başarısına başarı, gücüne güç katmaya devam ediyor..
Diğeri ise hala mücadele günlerinde..

Peki sizce hangi kararlar ya da hangi kırılma noktaları ya da silent (sessizlikler) iki Harvard’lıyı farklı yollara soktu? Ve bu farklı yollar bir daha yakın olmayan bu iki arkadaşı nasıl aynı yola sokamayacak kadar keskin olabildi?

Yine bir silent..
Kısa bir sessizlik..

‘Silent’le ilk kez bir süre önce uçaktan indikten sonra tanıştım.. Çok yakın bir kız arkadaşım uçuşun nasıl geçti diye sorduğunda birden ‘silent’ dökülüverdi dilimden.. Henüz silent’in tatil mitim olacağından ve önce sadece benim inandığım bir şeyleri doğuracağından habersiz havaalanından ayrıldık.

Yol boyunca aklımdan geçen tek kelime silent .. silent.. silent..

Ses artık Brad Pitt’in meşhur filmi ‘meet joe black’in giriş sahnesindeki ‘yess’ yesss’ seslerine benzemeye başladı.. Ama reel olarak sesli değillerdi. Sadece içimde duyduğum bir yankı.. Joe Black’in ürküttüğü başlangıç gibi değil, daha çok ‘moon river’ı dinler gibi kalbime dokunan yumuşak bir his..

İçimden bir şeyleri alıp götüren sonra başka hisler, duygular, başka bir vizyon getiren bir silent.. Kalbimin açık, kafamın net olduğu ama beni nereye götüreceğini bilmediğim sadece güvenmeyi seçtiğim bir sessizlik.. Belki de hayat kurtaran başka bir bakış açısını görebilmemi sağlayan, bana; doğru soruları getiren bir melek..

İçimdeki ‘moon river’ hissi değişmeden sorular belirmeye başladı önümde..

En zor anlarda Silent melekleri mi belirir yanımızda? Ya da bizim dile getiremediğimiz ‘sessiz’ anlara mı gizlenir aslında her şey? Hani konuşamadığımız anlar vardır, aslında her şey ortadadır ama ağzımızdan çıkamaz bir türlü o kelimeler ve her şey o sessizliğin içinde belirir.

Tercihlerin, kırılma noktalarının efendisi olabilecek kadar güçlü olduklarına inanıyorum bütün ‘Silent Melekleri’nin.. (ve sessizliğin..)
Akışı yönlendirecek kadar güçlü ama bunu bağırmayacak kadar da nazikler..

Gelelim iki profilimize..
İşleri daha kötüye giden ve bankası elinden alınan kişiyle bir gün resim sergisinde karşılaştım ve bir kahve içme şansımız oldu..
Sonunda dayanamayıp merak ettiğim o soruyu yönelttim..
Diyaloğumuzu aynen aktarıyorum..;

Neden aynı yolda giden iki kişinin hayatı sonra tamamen birbirinin zıttına dönüşür? Siz belki birbirinizi hiç sevmediniz ama yollarınız, okullarınız, yaptığınız işler hep kesişti.. Sizin yollarınızı ayıran ne?
‘‘Ben ne yaparsam yapardı, o yüzden girdiği işlere hiç şaşırmazdım. Ama şöyle örnek vereyim; Hakkımda bazı gazetelerde çıkan olumsuz haberler sonrası, o gazetenin patronuyla karşılaştığımız yerlerde konuşmaz ve selam vermezdim. Sonra bir gün O patron bana; ‘’O, kendisiyle ilgili gazetede her kötü bir haber çıktığında bize bir kutu çikolatayla geliyor, beni ziyaret ediyor, nedenini soruyor, bize hiç küsmüyor ama sen küsüyorsun’’ demiştir..
O her devrin adamı oldu. Şimdi bile odasına gitsen kimlerin resimleri vardır görürsün. Her dönem güç kimse onun yanında olur. Ben daha direkt ve doğru bildiğimi söyleyen ve yapan bir karakterim, bundanda ödün vermedim.
Bedeli ne olursa olsun.”..

Şimdi bunun ‘Silent Prensibiyle’ ne alakası var diyebilirsiniz.. Ama bunlardan hangisinin silent meleklerini dinlediğini bilemeyiz.. Doğru bildiğini yaptığına inanan ve bu yolda her şeyini feda edebilecek noktaya gelen mi, yoksa her şeyini korumak üzere hareket eden mi?..

Silent Melekleri’nin işte burada devreye girdiğini hissediyorum. Onlar, kırılma noktası oluşmadan önce içimize bir sessizlik yayıyor.. Başka hiçbir sesin ve düşüncenin giremediği yerde verilen kararın bizi götürdüğü yerden sorumlu olmadan bizim için bir süre dünyayı durduruyorlar.

Seçimin ardından ise düğmeye basan biziz.. Tıpkı iki Harvard'lı arkadaş gibi..

2 yorum:

  1. Ben bayıldım buna

    YanıtlaSil
  2. Kimin eli bu? Ayrıca iki harvardlı Erol Aksoy ve Hüsnu Özyeğinmi? O dönemin Harvard görmüşleri bir tek onlar.

    YanıtlaSil