15 Şubat 2011 Salı

KIRILGAN TANIKLIK

Önümde bir kitap var. Bir araştırma için günlerdir içinde dolaşıyorum. Hikayesi, bahsedeceğim konuyla ilgili değil ama içinde bir şeyler var. İçimin karanlığında yer buluyor.
Kitabın adı; ‘Tanıklık Etmek’.. Yahudilerin yakın tarih boyunca yaşadıklarını anlatıyor.
Kitabın bir bölümünde ise şöyle diyor;
’’Önce Yahudiler için geldiler ve ben ses çıkarmadım çünkü Yahudi değildim. Sonra komünistler için geldiler ve ben ses çıkarmadım çünkü komünist değildim. Sonra sendikalar için geldiler ve ben ses çıkarmadım çünkü sendikacı değildim. Sonra benim için geldiler ve benim için ses çıkaracak kimse kalmamıştı’’…

Tanıklık ediyoruz. Ama konuşmuyoruz. Su gibi çıkıyor dilimizdekiler. Kayboluyor. Bahanelerle susuyoruz, günü kurtarıyoruz. Çoğu vakit geçip gidiyor, belli değil kime işliyor.
İki isim var. Onların üzerine gelen gölgeler pazartesi sabahı canımı acıttı.
Biri Candaş Tolga Işık.
Defalarca özür üstüne özür diledi. Tanıyorum ve biliyorum. Yaptığı hatanın farkında. Ama zorla linç edildi. Israrla, şantajla, tehditle kendi karanlıklarını bulaştırdılar. Jöle keskin kaleme bulandı.
Biz tanıklık ediyoruz.

Sonra, Soner Yalçın’ın haberini duydum. Soner’le, 10 yıl önce Habertürk’ün ilk köhne binasında tanıştık. Ataköy Regatta’daki diskodan bozma karanlık bir binada, heyecanla başlayıp ortada hiçbir şeyin olmadığı günlerdi. Dönemin hikayesini kitapta toplayıp anlatıyorum. Herkesin ruhunun konuştuğu tünelden tek tek nasıl geçtiğini, neler yaşadığını okudukça o anları yaşayacak çoğu kişi.
Ufuk, ‘Baharcım gel Soner’le tanış. Habertürk’ün ortağı sayılır’ demişti. Fikir ortaklığı vardı bizimle. Farklı bir ses olmak en büyük sermayemizdi. Arkadaşlığımızı da bunun üzerine inşa ettik.
Bir yandan biz, dışarından da Soner desteklerdi Ufuk’un Habertürk’ünü.
Kimi zaman haber verdi, kimi zaman analiz etti. Yazdı çizdi. İsmi çok geçmese de hep içindeydi, kenarındaydı. Bazen de tam ortasında oldu.
Sonra ki aylar ara sıra e-mailleşirdik. Beni yazdıklarıyla ilk kez Alexander Pushkin’le tanıştırdı. Beraber e-mail trafiğinde klasiklerden notlar çıkarıp paylaşırdık. Hep daha farklı yorumlardık.
Ama ikimiz de günün sonunda bir şeyler alırdık farklılıklardan.
Bir gün Ufuk’un Habertürk’üne geldiğinde, ‘Kurtlar Vadisi’nin danışmanlığına başladığını söyledi. İlk bölümü hep beraber izledik. ‘Bu dizide herkes var’ diyordu. Sonra O’nu Anadolu Yakası’nda Osman Sınav’ın ofisine bırakmıştım. Yolda dizinin omurgasından bahsediyordu. Çok heyecanlıydı. Dizi tarzım da değildi ama Soner’in heyecanını zevkle dinledik.
O’nun da, benim de hayatımda kritik zamanlardı. Önemli kararlarımız vardı. Birini seçmek gerekiyordu. Öyle bir dostluğumuz oluştu. Önemli zamanlarda kesişti yollarımız hep.
Ben O’na sorardım bazen. ‘Sence?’ diye. O da uzun uzun anlatır- analiz ederdi. Her defasında ‘amma çok komplo teorisi var senin kafanda’ derdim. Gülerdik.
Benim hayatım daha başka. O kadar komployu üst üste oturtursam gece uyuyamam, gündüz kafamı kaldıramam. Ama Soner onların üzerine kitaplar, haberler inşa eder, araştırır analizlerini yapar.

Sonra ben New York’a gittim. Ntv’nin New York muhabirliğini yaptığım dönemde Amerika’dan birkaç kez konuştuk. ‘Önemli bir röportaj patlatmadan dönme’ derdi. Hakikaten şans, şartlar artık bir araya gelen ne varsa; Brad Pitt, Wolfang Peterson, Diane Kruger, Eric Bana ve bir çok isimle röportaj yaparak döndüm.
Gülerdik bir koyduk kaç aldık diye. Bir gün başıma bir iş gelmeden önce aradı beni. ‘Bu oluyor dikkat’ diye. İnceldiği yerden kopsun dedim..Koptu da! Yine herkes gülümseyerek devam etti yoluna. Ayrı yollardı ama kesişti hep bir yerlerde.
2007’de Arnavutköy’deki evime geldi. Kalabalıktık hep beraber bir sürü şeyden konuştuk. Bir hikaye anlattım. Herkesi ikna etti. Gecenin 2’sinde ‘hadi gidelim soralım’ dedi. Israr etti ama takmadık.
Sormadık ama takip ettik.
En son Habertürk kitabındaki bazı eksiklikler için bir araya gelecektik. Beyoğlu’nda karşılaştık. Bana yapılan bir haksızlığa isyanımı biliyordu. ‘Sabret hayatta her şey geçiyor’ dedi.
En kısa zamanda görüşeceğiz diye sözleşerek ayrıldık.
Fikirlerinin bazılarına katılmam ama Soner keskin olmadı hiç. Anlaşmak için bir yolu vardı hep. Hala da öyle. Yanlış düşünüyorsun demez. Kendi perspektifini anlatır.
Soner Yalçın gazetecidir. Beğenilir ya da beğenilmez ama gazetecilik yapar.
Pazartesi sabahı Soner’in evinde arama yapıldığı haberiyle uyanınca
içim kırıldı. Gazetecilik kırıldı.
Sabahın kör karanlığında yapılan baskın mı? Yoksa belirsizlik mi? Didik didik yapılan aramalar mı?
Hangi sorudan başlayayım karıştım.
Aklıma düştü. Soner’in beynini de didik didik arayabilirler mi?
Hangi düşünceleri beğenmeyip oradan çıkarabilirler?
İçim isyan ediyor. Sesim ne kadar çıkıyor bilmiyorum.
Kimsenin birbiri için ses çıkarmadığı yerde, kimsenin kalmadığı yalnızlıkta sıraya girenlere sessiz tanıklık etmeye devam mı edeceğiz? Soruyorum.

4 yorum:

  1. şuan her sesini çıkaranı eziyorlar. zamanında başkalarına yapılan gibi.. bu kadar iyi bir oluşum olmuşlar ki şimdi ezebiliyorlar. hatamız bir anda bütünleşememek, yada güçlenmeyi beklemeden bireysel harekete geçmek. topluluk olmadan kimse hiçbirşey yapamaz. bakın, topluluklar onlar. yarı yarıya nerdeyse bölündük. ama onlar tam bir bütün, biz binbir parça bir bütünüz.
    ne diyeyim.. sağ kolumda koyu yeşil renkte yazar; hep bakar avuturum kendimi, mutlulukta da hüzünde de.. "bu da geçer ya Hu"
    Özgün Fırtına.

    YanıtlaSil
  2. Yeterince insanların anlaşılamadığı,anlamak istenmediği,benim içinde konuş diyeceğine bende konuşmak istiyorum diyemediği bir toplumda bir çok gazetecimiz gibi aydınımızda bu tür muamelelerle karşı karşıya kalması artık klişe haraketler yada '' çok güzel haraketler bunlar '' konumunda sanıyorum.Son yıllardır toplumda oluşan haksızlıklara kişisel bazda bir çoğu eklenmiş ve bizlerde bunu seyreder hale gelmiş bulunmaktayız.Gerçi seyretmesek ne yapabiliriz ? sorusu bir çok bilinmeyenli denklem değil tek sonuçlu kolay bir ilk okul sorusu. Yanıtını hepimiz biliyoruz artık..Size yapılan haksızlık yada her ne denilebilirse adına, sizin başarılı ve ilkeli yaşamınıza sekte vurmuşmudur bilmiyorum ama ayakta durmak, mücadele etmek,sizin gibi,sizler gibi; bizlere rol model olacak kişilerin önünde bir engel olmadan emin adımlı,cesaretli bir şekilde yürümenizi bizler canı gönülden ister ve desteğimizi her zaman sizinle olduğunu kendi adıma söyleyebilirim. Sorduğunuz ''Kimsenin birbiri için ses çıkarmadığı yerde, kimsenin kalmadığı yalnızlıkta sıraya girenlere sessiz tanıklık etmeye devam mı edeceğiz? Soruyorum. '' bu soruya ise sessiz tanıklık değil modern ve Atatürkçü Türk gençliği olarak büyük bir inançla sonuna kadar diyerek cevaplamak en gerçekçisi olacaktır..

    YanıtlaSil
  3. İyide bahar hanım oda tv de bulunan belgeler hakkında bişey demiyosunuz sadece arkadaşlığınızdan bahsediyosunuz :))

    YanıtlaSil
  4. Merhaba, Oda Tv de bulunan belgelerin içeriği zaten mahkemede tartışılacak.Ama ben size şunu söyleyebilirim, bu davaların avukatlarından birisi ile iyi ilişkilerim var ve kendisi savunduğu kişilerden farklı bir ideolojik görüşü savunuyor.Bizlere söylediği davalarda şu anda sanık pozisyonunda olan herkesin suçlu olmadığı ve bazı yanlış kararların alındığı yönünde bir görüş.Bu manada gerçekten değerli kalemlerin ve değerli Komutanların tamamı suçlu değil.Bazen kraldan çok kralcı olan cahil bir zihniyet malesef işi karıştırıyor ve her şeye körü körüne inanıyor.Bu durumdada kurunun yanında yaş da yanıyor.Ülkemizin ve bizlerin gelişimi farklı görüşlere saygı duymak ve anlayışla karşılamakla mümkün, bu noktadada basının rolü tartışılmaz.

    YanıtlaSil