13 Aralık 2010 Pazartesi

'Dilinde Vardı Kaderi'

Bir ses çıktı aramızdan bundan seneler evvel. Ne anlatmaya çalıştığını bile dinleyemedik. Nefret, çatal, bıçak- ne varsa susturdu onu.
Başka bir şey duyamaz olduk. ‘Fişlenmişim, adım eşkalim bilen yok’ diye önce o söyledi. Sonra biz izledik hayatını.
Ne yaşadıysa önce şarkılarında söyledi. Dilinde vardı onun kaderi. Ötesi olmadı, o öteki oldu.
‘Zamansız’ adam Ahmet Kaya…
Özü sözü bir ama ‘zamansız’ işte! Erken buldular anlattıklarını. Bugün konuştuğumuz ne varsa- seneler öncesinde dilindeydi..
‘’Ceketimi yağmurlara astığımdan beri,
Tehlikeli şiir okur
dünyaya sataşırım ben’’ dedi… ‘’beni yakacaklar, bana kıyacaklar yar’’ diye- korktu şarkısını yaptı. Olaylı gece yaşandı.
Paris’e sürgüne gitti. ‘Ülkem alışkın olmasa da muhalif sanatçıyım’ dedi, 28 Temmuz 1999’da Paris’ten yaptığı basın toplantısında.
Dilinde vardı kaderi.
Sonra bir de Türkiye gerçeği vardı içinde. Yaşayamadığı, sorgulatmayan, dayatan bir gerçek vardı başucunda.
***
İlk kez 1993 yılında Berlin’de bir konserde yaptığı konuşmayla başlayan soruşturma- ‘yasadışı örgüte yardım ve yataklık’ etmek suçuna dayandırıldı.
1993 yılını bir kenara yazın. Türkiye’nin en karanlık yıllarından biri.
Kürt dosyası kimin eline değse başına bir iş gelmiş ‘tesadüflerin’ yılı olmuş 1993. Sadece kürt meselesi değil elbet- yapacak çok iş varmış- önde yanda ne varsa geride bırakılmış.
Sadece 1993 yılına takılsa iyi!
‘Arka Mahalle’nin çocuğu Ahmet Kaya’nın kaderi zordu. Zamansızdı. Felaketler kuşağında anlattı derdini.
Olaylı gecesi: 12 Şubat 1999. Yine felaketler yılı oldu. Aynı yıl deprem dahil bir çok olay yaşandı. 1999 yılını da bir kenara yazın.
Koalisyon hükümeti gibi ‘yeni’ başlangıçlar da oldu. Keskin çizikler yarıklar da girdi aramıza. Uçlarda yaşandı çoğu gelişme.
Böyle zamansızdı yine Ahmet Kaya.. Bilemezdi, seçemezdi elbet.
Zamansızlık da kader oldu ona.
Ülkenin meselesi bitmedi. Ahmet Kaya’ya sıra gelmedi. Sıra vermek isteyen de çıkmadı o günlerde.

11 Aralık 2010’a kadar…

Arka mahalledeydim ben geçen gece. Girişi kalabalıktı. Acısı büyüktü. Ben sarı saçlıyım- onların saçları koyu. Ben renkli gözlüyüm, onlar kara kaşlı kara gözlü. Ama biz biriz, bir aradayız. Bir adamı izleyeme geldik hep beraber.
Aynı duyguları paylaşıyoruz.
Lütfü Kırdar’da düzenlenen Ahmet Kaya anma gecesindeyim.
Erken gelmeme rağmen kalabalığı yararak girmek zorunda kaldım. İlk bulduğum yere oturdum.

Önce Rojin’in ‘Ahmedo’ ağıtını dinledik sonra Hayko Cepkin’in piyanosuyla, Ahmet Kaya’nın ‘memleket hasretini seslendirmesine bayıldım.
Ümit Kıvanç’ın hazırladığı belgesel ‘Uçurtmam Tellere Takıldı’ özel seçilmiş görüntülerle hazırlanmış.
Muhabbeti esprili bir Ahmet Kaya vardı görüntülerde.
Hoş bir anısına bütün salon kahkahalarla güldü. Yıllar önce taksicilik yaparken- biri taksiye binmiş ama yarı yolda taksiyi durdurmuş. Kahveden para alacağını söyleyerek inmiş taksiden- ama para bulamamış.
Ahmet Kaya başlamış kızmaya ‘olur mu patrona nasıl hesap vereceğim’ diye söylenirken; müşteri ‘abi istersen beni aldığın yere bırak’ deyivermiş.
Muhalif sanatçı Kaya’dan başına her türlü gariplik gelen Kaya ayrı renkti gecede, bunun gibi bir çok anısı paylaşıldı.

Ahmet Kaya’nın her konuşmasında, her şarkısında alkışlar koptu. Şarkılarını bağıra bağıra seslendirenler, ağlayanlar ne isterseniz hepsi vardı.
Aslında o meşhur söz gibi ‘normalleşen’ bir geceydi.

Yazdıklarını yaşamış, yaşadıklarını yazmış dilinde kaderi- Ahmet Kaya vardı o gece.

1 yorum:

  1. O hiç bir zaman yazmadıki. sadece söylemeyi bilirdi onuda iyi yapardı. yazan yusuf'tu. söyleyen ahmet.
    sadece şarkı söylemeliydi.
    belki bende sevebilirdim kendisini.

    YanıtlaSil