12 Aralık 2010 Pazar

'Dokunulmayan Tavuk'

Pazar sabahı 11:00. Hava çok soğuk, sokakta kimse yok. Titreyerek de olsa kendimi atıyorum yollara. Mutlaka görmek istiyorum. O’nun dilinden dökülecekleri merak ediyorum.
Otelden içeri giriyorum. Ne tarafa gideceğimi gösteriyorlar.
Heyecanlıyım! Asansöre doğru yürüyorum. Geldiğim katta tedirginim. Heyecanımı gizlemeyi başararak soruyorum. Önümdeki büyük kapıyı gösteriyorlar. Kapıyı açmaya çekiniyorum. En son geleniyim buranın, bir anda dikkatleri üzerime çekmek istemiyorum diye düşünürken- kapıyı açar açmaz sevişen bir çift buluyorum karşımda! Üstelik bütün salon onları izliyor.
Yerime oturuyorum. 200 civarı kişinin bu sevişmeyi ciddi ciddi izlediğini gözlemliyorum. Ellerinde kalem kağıtları var. Sevişmeden notlar alıyorlar. Birbirlerine bakıp kısık sesli yorumlar yapıyorlar.
Ne güleni, ne utananı var buranın.
Biz; bir gurup insan, bir pazar sabahı Point Barboros Hotel’inin alt katındaki konferans salonunda erotik Türk filmlerinden bölümler izliyoruz.
Aslında bir kongre için bir aradayız.

Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) organizasyonluğunda düzenlenen ‘Cinsellik ve Cinsel Tedavileri VIII. Ulusal Kongresi’ndeyim. Konferans aslında Cuma başladı. Ben son gününe ancak yetişebildim. ‘Çocuk ve Ergenlerde Cinsellik’, ‘Erken Boşalma’, ‘Haz’, ‘Cinsel Fanteziler’ ve ‘Mastürbasyon’ tartışılan bazı başlıklar…
Anlatanları da, izleyenleri de doktor bu kongrenin.
Benim gibi farklı yerlerden az sayıda katılımcıları var.

Konferanstan 1 hafta önce Sırrı Süreyya Önder’le yemek yerken söylemişti. Eski Türk sineması üzerinden cinselliğin anlatılacağı bölümde konuşması varmış. Ben de gidip, izleyeceğimi söyledim. Pazar sabahı da kalktığım gibi fırladım evden. Bir 10 dakika kadar geç kalmıştım. Ben konferans salonuna girerken başlamışlardı, sessizce ve şaşkınlıkla yerimi aldım.
Bir sevişme sahnesinin en hararetli yerinde girdim kapıdan. Herkes dikkatle bu sevişmeden notlar çıkarıyordu.
Ama bir pazar sabahı düşünün ki; daha gözümü yeni açmışım ve erotik filmlerden bölümler izliyoruz. Allahtan olayın adı konmuş, yoksa bu kadar insan toplanıp aynı salonu pazar sabahı kiralasak ve sırf film izlemek olsa amacımız- sonu karakolda biter bu fikrin.

Kongrenin devamında;
Türk filmlerinde seks algısı üzerine çok ilginç yapımlar vardı. Dönemin sansür mekanizmasını kırabilmek için yapılan cambazlıklar bugün bile şaşırtıyor. Mesela bir porno filmin afişine ‘kadınlara iyi davranın’ diyerek hadis ismi bile yazılmış!

Döneme damgasını vuran filmlerden tüm görüntüler serbestçe işleniyor kongrede. Ben de bilmiyordum ama farkındalık kaslarım gelişti- izleyince.
Mesela; ’’Parçala Behçet, Akrep, Çakal, Kadın Kahramanlar, Uçan Kız, Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak, Yırt Kazım, Öttür Kuşu Ömer’’ alanında en ilginç olanlarından.
Bir de alanında sınırsız olanlar var ki; yani sonlara doğru öyle bir fragman girdi ki- pes dedirtiyor! Fragmanın içinde yok yok!
Bu ‘sınırsız’ filmin adı; ’’Komşunun Tavuğu’’
Filmi kongredeki doktorlar da ayrı bir yere koymuşlar. Sözün bittiği yer demişler film için.
Sonra fragmanın etkisini üzerimizden atmaya çalışırken- söz dönüp dolaşıp erotik filmlerde yer alan yerli kadın oyunculara geldi.
Zor dönemin daha zor hayatları olmuş onların yaşadığı.
Tabuların kapağının bile henüz aralanmadığı bir dönemin- ilki olmak ağır olmuş kadın oyunculara. Haklılar.
Hallerinden şikayet etmişler. Verdiği röportajlarda anlatmışlar kendilerini. Özel hayatı için; ’’seks olayını hiç bilmiyorum özel yaşamımda hiç şey etmedim’’ açıklamasını yapanı bile olmuş içlerinden.
Dönemin erkekleri sıyrılmış oralardan ama kadınları o filmlerle kalmış. Filmlerle beraber gitmişler aramızdan.
‘Şey etmiş’ çünkü o kadınlar!

‘’Şey etmenin’’ sorgulandığı yerde haliyle; erotik filmlerdeki ‘uç noktadaki vahşi’ de görülüyor. Öyle iyi bir vahşi değil! Sevişme denmesi bile mümkün değil sahnelere!
Filmin örgüsü; iş bitirelim zihniyeti! Sevişmeyi unutturmak istemiş bu filmler erkeklere! Dokunmamış kimse birbirine çünkü…

Sonra bir de eş zamanlı çekilen diğer Türk filmleri var.
Orası da başka bir uç. Öpüşmek bile yok hayatlarında o çiftlerin. Yapılıyorsa da en fazlası öpüşür gibi olmuş. Kavuşmuşlar ama dokunamamış kimse birbirine. İki uçta yine sevişememiş kimse. Yine dokunan yok!

Üzeri ‘dııııt’ diye sansürlenen hangi kelime varsa- bu kongrede hepsi havada uçuşuyordu. Sevişmeyi sorgulayan kongrenin tek eksiği Ayşe Arman’dı. Gözlerim aramadı desem- yalan olur. Bir ara birini bile benzettim, hatta konferans bitene kadar mutlaka bir yerlerden çıkar diye düşündüm ama göremedim.
Onun dışında her şey iyi organizeydi. Cesur bir kongreydi.

Filmlerden; geçmişin sevişmeleri ortaya döküldü. Zihnin sevişme haritaları çıkarıldı meydana. Hepimiz o manzaralarla baş başa kaldık kongrede.
Katılımcıları doktorlar, psikologlar ve psikiyatrlardan oluşan bu kongre ‘geçmiş sevişme algısına’ önemli bir darbe vurdu. Kodları kıran ilk adımı attı, hafta sonu. Sevişen kadının da artık ‘günahkar’ sayılmadığı tiatral ve film sahneleriyle de olsa- anlatıldı.
Sırrı Süreyya Önder; ’’namusu kirlenen kadın eğer başroldeyse, o zaman iyi kadını oynuyordu, genel olarak kendisi ölmek isterdi, erkek suçsuz olduğunu biliyorsa onu öldürmek istemezdi, ama bir şekilde sonuçta öldürürdü. Türkiye’den Atıf Yılmaz’ın ‘Utanç’ adlı filmi bunu iyi anlatır ve iyi bir örnektir.’’ diyerek kadının cinsellikle kirlendiği gibi yanılgıların filmlerde nasıl işlendiğini anlattı.
Filmlerden bilime;
Sadece İstanbul değil, her yerde yatağın kodları kırılıyor. Kodları kıranları çıkıyor aramızdan.
‘‘Şey etmek’’ten sevişmeye giden normalleşmeye doğru...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder