13 Kasım 2011 Pazar

Fikriye 11.11.11. Atatürk..

Bekleyen askerler, Büyükada iskelesine yaklaşan motora doğru koşmaya başladı. Meraklı gözlerin beklediği misafir siyah elbisesiyle, birkaç askerin yardımıyla indi, motordan. Etrafına etten bir duvar örülmüştü. Uzaktan seçmeye çalışmak bile mümkün değildi.. Saçlarını kısmen kapatan kadın, gözlerini de yola doğru eğmiş kendisinden sonra gelecek başka biri için denize doğru baktı, gelip- gelmeyeceğinden endişeliymiş gibi yanındakilere bir şeyler söyleyip faytona atladı. O anda seçebildim yüzünü, umutla geldiği yerden, son anda ‘gelemeyecek’ haberini almaktan aklı çıkan kadın; Fikriye idi..
Hasretle beklediği adam ise; Mustafa Kemal Atatürk…
Paşa’nın evlilik haberiyle tedavi gördüğü Münih’deki sanatoryumdan apar topar kaçan Fikriye, Mustafa Kemal’in evliliği için saatli bomba gibiydi.
Durdurmak mümkün değildi, Fikriye’yi..
Ardı ardına haberler gönderiyordu Ankara’ya. Tek amacı Paşasının- yani büyük aşkının yanında, yakınında olabilmekti. Latife cephesinde mümkün olmayan bu durumu, önceden fark eden Paşa, Fikriye ile son kez baş başa kalacak ve O’na her şeyi anlatacaktı. Hayatına devam etmesini istiyordu.
Bir yanı bu gizli buluşmaya gitmek istemese de; kendisi için idam kararı çıktığı günlerde- gözünü kırpmadan tehlikeleri göğüsleyip Anadolu’ya kadar gelen yürekli kadın, ez azından bu kadarını hak ediyordu. Hatta vicdanı daha fazlasına da göz yumabilirdi ama Fikriye’ye bir açıklama yapmalıydı…
Fikriye’nin Büyükada, Çankaya sokaktaki soldan üçüncü konağa geçmesinden bir saat sonra aşağıdaki iskelede yine bir hareketlilik görüldü. Normalde Atatürk’ün adaya geldiği duyulsa iskelenin etrafı sarılırdı ama Paşa gizli gelişini pekiştirmek istercesine etrafında güvendiği birkaç kişiyle birlikte tekneden indi. Şapkası ve yağan yağmurdan korunmak için yüzüne doğru sarındığı şalı vardı. İskelede belirmesinin ardından iyice hızlanan yağmur bile- bu gizli ziyarete yardım eder gibi şiddetlendi. Yanında bir kişiyle apar topar faytona binip Çankaya sokaktaki aynı adresin yolunu tuttu. Dışı beyaz köşke geldiğinde bahçenin içinden geçmeden dışarıdan binanın heybetine baktı. Balkonlarıyla, ahşap oymalarıyla göz kamaştırıyordu köşk..
Paşa’nın yanında gelen adam dışarıda beklemeye başladı. Faytonu ise biraz ileride başka bir evin önüne doğru yanaştı.
Yanındakilere bir saatten fazla kalmayacağını söylemişti. Birkaç sat sonra ise konaktan bir uşak çıktı ve ‘Paşa geceyi burada geçirecek’ dedi.
Ailesine haber verilmesini istedi. Elbet eve gidecek haber münasip bir lisanla işinin çıktığı yönünde olacaktı…
Mustafa Kemal’in niyeti Fikriye ile vedalaşmaktı. Ama evliliğinde aradığını bulamayan- gönlü kırık adam, içindeki boşlukla niyetinden daha başka bir gece yaşadı… Fikriye hiç yanından ayrılmamalıydı… Latife iyi bir fikirdi ama iyi bir evlilik olamamıştı.
O gece Fikriye’ye önemli bir sırrını anlattı.
Ertesi sabah erkenden kalktılar, beraber kahvaltı yaptıktan sonra Paşa, Fikriye’nin alnından öperek ayrıldı konaktan..
Mustafa Kemal’in hediye ettiği kehribar kolyesini boynundan hiç çıkarmayan Fikriye ise; sevdiği adamı boynundaki kolyesini tutarak uğurladı. Kolyesinden güç alır gibi ayakta duruyordu..
Öğleden sonra Fikriye İstanbul’a döndü. Artık daha da durdurulamazdı. Ankara’ya girmesi yasaklanmıştı ama kaldığı evde çalışanlardan birinin kimliğini çalıp gidecek kadar gözlerini karartmıştı. Büyükada'nın Çankaya Sokağında söyleyemediklerini, Ankara'nın Çankaya'sında söyleyecekti. Sonucu ne olursa olsun kapıyı çaldı.
Ancak İstanbul'un Çankaya sokağında açılan umut kapısı Ankara'da kapandı.
Faytona bindiğinde ne geri dönebilirdi ne de kalabilirdi. Tesirinde kaldığı konuşmadan sonra, olanları değiştiremeyeceğini anlayan Fikriye kendini yok etti.
Hayata veda ettiği silah ise Mustafa Kemal’e hediye olarak aldığı, küçük sedef kabzalı tabancaydı.
Kalbinden vurdu kendini… Sırrını ölene dek saklayacağına söz vererek. Aslında razı olduğunu söylemeye gelmişti, çocukları olmasa da sevgisinden hiçbir şey azalmayacaktı.

***

10 Kasım için hiçbir planım yokken; kız kardeşimi ve Fikriye’yi alıp (kitabını), ani bir kararla Büyükada’ya gittik. Fikir daha çok Fikriye’den geldi.. Kitabın kapağını açar açmaz ‘hadi Büyükada’ya gidiyoruz’ dedim.
Yol boyunca motorda, oturduğumuz yerde, kilisede, manzaralı cafede hatta akşam bir parça da olsa- balıkçıda kitabı okumaya devam ettik. Öyle etkisinde kaldım ki; yukarıda yazdığım satırları gece rüyamda Fikriye anlattı. Büyükada, Çankaya sokaktaki beyaz köşkten bozma bir hoteldi. Rüyamda, odanın terasına geldi Fikriye. Karşılıklı bir sigara yaktık. Aşktan konuşmaya başladık önce… ‘Hikayemi bilmiyorlar, sandıkları gibi değilim. Sebeplerim var.’ dedikten sonra Büyükada buluşmasını anlattı… ‘Çocuk hiçbir zaman olmayacaktı. Latife bilmiyordu, kimsenin haberi yoktu.’ dedi.
Sabah uyandığımda detaylı olarak yüzünü hatırladım. Gözlerinde hüzün vardı ama zerre kadar pişmanlık yoktu. Ruhunun paşa ile geçirdiği en güzel günde dolaştığını anladım uyanmadan… Sırrı ise en büyük ağırlığı olmuş.

1 yorum:

  1. okudugunuz kitaptan etkilenmeniz ve olayin geçtigi yere gitmeniz cok guzel bizede ilham verdiniz keşke atamiz aradigi sevgiyi bulabilseydi

    YanıtlaSil