25 Temmuz 2018 Çarşamba

TURKISH İRONİK


Dünya çapında böyle bir bakış açısı yarattık. Her şeyin bize özgü olduğuna dair
sarsılmaz bir inancımız var. İyi anlamda mı? Gelin buraya beraberce bazı notlar bırakalım.

Önce DEMOKRASİYİ ele alalım. Seçimle gelenin sadece seçenleri değil bütünü kucakladığı
bir sistem olması malumunuzken, biat etmeyenlerin hatta itiraz kültüründen gelenlerin
işsiz ve yalnız bırakıldığı bir türü yaratıldı. Özal da kendi zenginlerini ve sanatçılarını
yaratmıştı ancak bana oy vermeyenleri mahalleden geçirtmem demediğiyle kaldı. Damadına
hediye edilen bir Jaguar vardı. Sayfalarca, günlerce haber olmasını hatırlayanlar varsa mesela
demokrasi bu arabanın tartışılmasıydı. İktidarın didik didik sorgulanmasıydı. Araya devrim
niteliğinde olaylar girmedi ama Kenan Evren'in 'bize bol geliyor bu anayasa' söylemi
başkalarının adeta eylemi oldu. Vesayetin yuvası yıkılınca mutluluğu başka bir kadında buldu.
Vefakar demokrasi ana da çocuklarıyla gözü yaşlı halde geride bırakıldığıyla kaldı.
Üstelik vesayet bey tek kuruş nafaka ödemek bir yana, çocuklarını da öyle böyle hırpalamadı!

YETENEK kelimesini düşünüyorum. Ülkede araştırma yapsak ve ölüm dışında neyin mezarlığı olsa diye sorsak!
Yetenek, birincilik bayrağını kimseye kaptırmazdı. Daha kendini gösteremeden birer birer kaybolup gidiyor.
Adeta dinamikler, bizi tüm yeteneklerimizden arındırmak üzere sanki iyiliğimiz için çalışıyor!
Onunla neler yapabileceğini sana göstermek tarzı olmadığından hepsini doğal yollardan eritiyor.
Kimileri ise rotayı yurt dışında kırıyor. Dolayısıyla yetenek bizde ya kaçan ya da işsizlikten kuruyan
iki ucu temsil ediyor.

TORPİL kelimesi aklıma geliyor. Ama burada uzay üssü kurduğumuzu hatırlayıp derin bir oh çekiyorum. İçime
serin sular serpiliyor. Dünyaya çağ atlattığımız bir dalımız var. Nihayet!

İLİŞKİLER meselesi var. Sapık bir adamın, eski karısına kurduğu videolu tuzağı tüm mesaj trafiğine açmasıyla
sanki boyut atladık. Çıta o kadar aşağı düştü ki, evliliğe bu darbeyi toplansa dünyanın tüm bekarları
ve feministleri vuramazdı. Bu vesile ile evlilik kurumunu da içeriden aldığı darbeyle adeta
Truva atı tepti.

DOLAR, sorun sende değil bende! diyen TL'ye karşı ne yapsa olmuyor.

FAİZ, Peyami Safa'nın Fatih Harbiye romanındaki sert ve katı Faiz bey gibi inatçı! Bir türlü
yükselmeye ikna olmuyor ya da yukarı çıkarsa başına geleceklerden korkuyor. Medeniyetler arası
çatışmanın böldüğü ailelerin sembolü gibi...

BAŞARI deyince ülkemizde etçi Nusret'in yıldızı parlıyor. Etobur tarikatında "abi adam başarılı ama ya"
diye kendisini savunan müritleri var. Dünyanın da protein dengesini bozduk. Tuzunu da alıp gitsen keşke!

KADIN VE ERKEK, bu çifti en başta cinsiyetlere bölen zihniyet artık yaşamamasına rağmen eseri ortada!
Tıbbi olanın hayata sirayet ettiği yerde kadınlara da özürlü vatandaş muamelesi yapılıyor.

BABA, Devletli, güçlü ve kapana kıstırdığı çocuklarıyla var oluyor. Kronos'tan beri çocuklarını yutmaya
devam ediyor.

Saymakla bitmeyecek benzer her türlü tanım için bizim geleneğimizdir ya da gerçeğimiz budur, Türkiye böyle
bir ülke diyenler ne yazık ki çoğunlukta. Ama insan gerçekleri duyacak kadar kendisine değer vermeli.
Gerçek her zaman en değerli şeydir. Fakat alışkanlıklarımıza göre biz asla ve katiyen gerçekleri
kucaklayanlardan olamıyoruz. Bir şeylerin değişmesi için kendinden bile başlama cesareti çoğumuzda yok.
Toplumdaki yerini korumak adına elinden giden topluma razı oluyor, geleceğe miras olarak vasatlığı
layık görüyoruz.

Birbirimizi her gün tuhaf fikirlerle zehirliyoruz. En üstün aklın sadece kendinde olduğunu sanan boş
çerçeveleri en güzel vitrinlerde tutuyoruz.

Söylem ve eylem arasına öyle büyük bir uçurum koyuyoruz ki, ne dediysek tersini yapıyoruz. En kötüsü de
korkuyoruz! Genetiğimize işleyen kelle korkusunu bir türlü bırakamıyoruz.





(Şalom Gazetesi, 25/7/2018)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder