14 Ekim 2011 Cuma

Saydır Fazıl..!

Fazıl Say’ı 2007 yılından beri şahsen tanırım. Müziği, kendimden geçmeme sebep olacak kadar ruhuma değmiştir.
Bir konserinde yarıda çıkmak zorunda kalmıştım, acil bir durumdan ötürü. Fazıl sahneden fark etmiş. Tepkisini de konserden birkaç gün sonra bana telefonda dile getirmişti. O zaman anlamıştım, Fazıl’ın duygularıyla yaşayan ve bunları her ne olursa olsun dile getirmekten çekinmeyen halini.
Bozulmadım diyemem ama benim için duygularını konuşarak ifade eden insanlar samimidir. Asla korkulmaz. Sadece ‘nev-i şahsına münhasır’ kontenjanından, olduğu gibi kabul görür bünyemde.
En son hava alanında rastlamıştım az konuştuk. Aradan birkaç hafta geçtiğinde ise twitter çıkışlarını görür oldum. Fazıl, açıklamalarının pimini çekip çekip patlatıyordu. Sonra arkasından büyük tartışmalar.
Göbeğin kaşınmasına kadar dayanmıştı olaylar hatırlayacaksınız.
Son günlerde yine açıklamalarını demlendirip kaynayan çaydanlığı olduğu gibi ortalığa bıraktı.
Sus diyenlerden, sabır bekleyenlere kadar empati yoksunlarının açıklamalarını gördüm.
Sonra “bırakınız konuşsunlar” tadında ama aklı-selim bir yazı Hıncal Uluç’dan geldi. Uluç; Say’ın düşüncelerini ifade etmesinden yana olduğunu ve engellenmesinin neden mantıksız olduğunu güzel kaleme almış.
Buraya kadar bana göre her şey sıradan. Ne Fazıl’ın açıklamalarına şaşırıyorum ne de konuşmaması gerektiğini düşünüyorum.
Beni asıl şaşırtan Fazıl’a rol biçenler.!
Onlara bir sorum var.
Fazıl Say, Fuzuli mi?
Yani illa müzisyen diye O’nda niye Fuzuli sabrı ve derinliği bekleniyor?
Asıl bu çok saçma!
Sövmek istiyorsa ‘yok illa böyle söyleyeceksin, büyük sanatçıya yakışmaz’…
demek samimiyetten çok uzak.
Kutsallaştırmaya meraklıyız yani!
Say bile kendini ‘kutsal’ görmeyip doğal davranırken bu samimiyetsizlik niye?

O yüzden bence saydır Fazıl Say, diyorum. Samimiyetsizlere inat, kırk yıldır aynı türküyü söyleyen komplekslilere inat!
Belki bu sayede ‘tahammül’ denen kelime sadece sözlükte değil, hayatımızda da yer bulur.

****

Muhafazakar medya ya da kaplumbağa!

Geçen hafta çok hatırlı tanıdığım bir işadamı, dost meclisinde medyanın haliyle dalga geçiyordu.
‘Asıl rekabet şimdi başladı, aynı noktada herkes. Buyurun yayına’ diye.
Gülmedim desem yalan olur. Bir yandan AKP’nin iyi icraatlerine bakıp diğer yandan medya ahvaline bu kadar takılmaları gelecekte yine en çok onları düşündürecek.
Masadaki ortak görüş de bu yöndeydi.
Çeşitli argümanlarla herkes muhafazakar medyanın dönüşümünün ağır olduğunda birleşti.
Hepsi için konuşamam çok yetenekli tanıdıklarım da var. Ama medya konusunda, yetiştikleri zemin itibariyle abartma ve yermeden kaynaklanan çekinceler- ellerindeki propaganda için; ‘birileri kullanım klavuzu versin’ demek isteği uyandırıyor.
Yani mevcut durumda; partisi tur bindirirken, medyası kaplumbağa!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder