20 Kasım 2011 Pazar

Aşk gecesi…

Yaz gecesi yayınlarından alışkanlık kaldı. Yayın yapmadığım günler, uzun tatillere de gidemediğim için- İstanbul’un konser haritasını çıkarmıştım. Konserlerin altını üstüne getirdim. Ne opera kaldı, ne caz…
Çoğuna da tek başına gittim. Klasik müzik ve cazda rahat oluyorsunuz yani tek başınıza büyük hareketler gerekmiyor. Böyle analizler yapıp, tam bu iş tamamdır, kıvırdım derken; Paul Simon konseri bende önemli kırılma yaratmıştı.. Herkesin eğlenmeye başladığı, tek başına gittiğim konserde önce omuzlarım hareketlenmişti, sonra yavaş yavaş ayaklarım, derken yarım saat sonra ayakta tek başına dans ediyordum… Sonraki konserler daha da neşeli geçti.
Hatta hatırı sayılır bir konser çevrem de oldu. Değişik arkadaşlar ediniyorsunuz, konserlerde izlediğiniz insanların halleri ise sanki gündüzün stresinden çıkmış değil de, gerçekten sahneden zevk almaya gelmiş oluyorlar.
Paul’lerden gidiyorum herhalde ki; Paul Simon’da başlayan ilk kırılma, bu kez Paul Anka konserinde başka bir kapı açtı.
Taksiyle, Sütlüce’ye ulaştıktan sonra holde epey arkadaşımla karşılaştım. Kimisi de yoldan arıyordu.
Tam- bir arkadaşımın telefonda bana; ‘kapıdan giriyoruz, ne taraftasın’ sorusunun ardından kafamı çevirmemle- O’nu gördüm…
Yıllardır uzun aralıklarla karşılaştığım dünyanın en içten gülüşüne sahip gizemli adam... Hakkında hiçbir şey bilmediğim ama ne zaman görsem durup kaldığım adam, gözlerimi çevirdiğim yerdeydi..
Telefonla konuşmaya devam ederken; gözlerimi alamadım. Bu kez aramızda iki metreden az vardı. O kadar dikkatli bakmışım ki; gözlerimin içine doğru dik dik baktı. Heyecandan telefonu düşüreceğimi sandım. Normalde herkesle çekinmeden tanışan ben, iki adım atıp tanışamadım. Gözlerimin önünden konser salonuna doğru geçti.
Bu sefer, içeride yerime oturduğumda gözlerim O’nu ararken; başka bir şey oldu ve bir hisle nerde oturduğunu bir saniye içinde elimle koymuş gibi buldum. Kalbimin çarpışı, gizli gizli bakma çabalarım en az konser kadar heyecan vericiydi…
‘You are my destiny’ çaldığında gözlerimi ayırmadım. Göremiyordum, karanlıktı ama hissediyordum…
En çok da Paul Anka konseri için tek başına gelmesine bayıldım. Tek başına konsere gelebilmeyi bilen biri benim için çok şey ifade ediyor…
Konseri ayrı ayrı izlesek de; ben O’nunla izledim. Benden haberi var mı, hiçbir fikrim yok. Ama O, benim ‘destinyim’.. Benim bundan haberim var…

Paul Anka Gecesi
İçime, şarkılarıyla yeniden aşk tohumlarını eken muhteşem adam; seni canlı dinlemek yapılması gerekenler listesinin- ilk beşi içinde…
Konsere gelmeden önce, kışın verdiği düşük elektrikten eser kalmadı. Konserden sonra her yere gidecek kadar enerji, korktuğum her şeyi göğüsleyebilecek kadar yüreğim vardı…
Ayrıca senin konserinde Hıncal Uluç bile gelmeden önce hafif rahatsız olduğunu söylemişti; konserin son yarım saati hepimiz ayakta dans ediyorduk.
Bu muhteşem anlar, şarkılarınla ve büyülü sesinle ruhuma işlendi… İyi ki geldin aşkın sesi…

6 yorum:

  1. Bende sadece erkekler bir kadın görünce böyle duygular yasar sanirdim...

    YanıtlaSil
  2. O adamla başka yerlerde de mi karşılaşıyordunuz? Eğer öyleyse gerçekten destiny:))

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel anlatmışsınız o heyacanı :-)

    YanıtlaSil
  4. O kadar güzel anlattınız ki okurken bir an kendimi bu şanslı adam zannettim.

    YanıtlaSil
  5. anlatım harika...

    YanıtlaSil
  6. ADAMDAN VE AŞKTAN BU KADAR BAHSEDDİNİZ AMA ADAMIN ADI BİLE GEÇMEDİ BENCE ADAM YERİNE O,KİŞİNİN ADI GEÇSEYDİ DAHA ŞIK OLURDU HEMDE İLGİNİZDEN HABERİ OLURDU.. BU HİKAYEDE İSİMİNİN GEÇMESİNE HAKKI VARDI... KEŞKE İSMİNİDE YAZSAYDINIZ SOYADININ ZATEN Bİ ÖNEMİ YOK..

    YanıtlaSil