15 Eylül 2010 Çarşamba

NE TARAF?

Yolum THY gece seferiyle New York JFK'den Istanbul'a dogru...
Son derece rahatsizim. Gozlerim yaniyor, burnum akiyor. 9 kusur saat ucaktayim. Kitap, gazete ne varsa okuyorum. Bir yandan da okudukca cildiriyorum. Bir ulkede referandum olur da tartismalari bu kadar sig olabilir mi diye huysuzlaniyorum. Referandum tartismalarinda yaraticilik bulamiyorum. Yok cunku.
En bastan soyliyim ben evet dedim. Cunku her seye hayir demeyi sevmiyorum. Cunku bu anayasanin icinde kisisel olarak ilginc buldugum seyler disinda anormal birsey yok. Cunku birileri en azindan laf uretmekten daha fazlasini yapiyor. Cunku degisime bir yerlerden baslamak, hic baslamamaktan her zaman daha iyidir.
Tabii ki elestirdigim noktalar var. Ornegin referandumun fazlasiyla sembolik algilanmasi ya da algilatilmasini gereksiz buluyorum.
Mesela; anayasa degisikliginin ne yazik ki sadece Akp'nin tekelinde olmasini ve diger partilerin Akp ne yaparsa karsi olan tavirlarini fazlasiyla egoistce buluyorum. Bu kisilerin hala uretimi degil, kisisel cikarlarini on planda tuttuklarina inaniyorum. Ustelik de bunu bazi degerleri korumak adina yaptiklarini iddia ediyorlar.
Ben Akp'yi savunmuyorum. Mesele zaten Akp meselesi degil. Turkiye'nin onune degisimi, vizyonu koyabilecek fikirlerin yanindayim. Kisilerin degil. Ama Turkiye bu degisimi yasayorsa, ozellikle de basının icinde degisimi savunan bazi kesim sig tartismalarin gölgesinde kalmamalı.
Buyrun size somut bir ornek.
Yasemin Congar. Cok onemli bir yazar ve gazeteci. Washington'da cok iyi islere imza atti. Epeydir Taraf Gazetesi'nde. Taraf, onemli islere imza atiyor ama bazen israrla farkli olmak adina da komik duruma dusuyorlar. Ornegin; zaman zaman kafalarinda canlandirdiklari, benim 'masa basi toplumu' olarak adlandirdigim onlarin ise 'hayallerinde' yasattiklarina inandıgim kisilerden turettikleri analizler var. Kimi zaman asiri bilincli toplumlar hayal ediyorlar analizlerinde, zannedersiniz toplum olarak hepimiz birazdan Nobel Baris Odulu’nu kucaklayacagiz. Ya da Turkiye’nin sahil seridindeyseniz İslamofbik egilimleriniz her an hortlayabilir. Uc toplumlari var kafalarinda.

Peki Yasemin Congar gibi tecrubeli bir ismin, referanduma ‘hayir’ cikaran sahil seridi icin 'tuzlu su muhafazakarlari' gibi kabiz bir kavram yaratmasi tesaduf mu? Bunun adina aslında kavram bulma degil, meydani bos bulduk salliyoruz asagi yukari denir. Ya da Amerika da Islamofobo’yi hararetle tartisiyor. Onumuzdeki gunlerde bu konularda size bazi acilimlarimiz olacak demenin on anlatimidir.
Sebep bence her ne olusa olsun yine de referanduma hayir oyu kullananlarin tercihlerine saygi duymak yerine, muhafazakar ve islamofobik egilimli olmakla suclamasini insanin biraz da yasadigi yere saygi duymasi adına zeka eksikligi olarak algiliyorum.

Yoksa ben de birey olarak Ahmet Altan'in yazdigi 'toplumun zenginlesmesi ve artik bu ''devleti'' kendi patronu olarak gormemesi, patronluk taslayan devletten sikilmasi' analizini yurekten destekliyorum. Hatta daha da oteye gidiyorum. Bu vergiler maaslardan kesilmesin gidip bizzat yatirsın herkes. Devlet de vatandasina guvendigini gostersin. Birey olmanin gucunu, degerini daha da icsellestirelim hepimiz. Hesap sorma anlayisimizda da citayi yukari cekelim.
Hepsine varim.
Ama birileri hayir dedi diye onlari ‘tuzlu su muhafazakarlari’ adi altinda islamofobik egilimli yapmak, degisimi destekleyenleri de ‘yandas’ tarafina oturtmaktan farklı degildir. Inandirici olamaz.

4 yorum:

  1. Mert Hakan Çelik15 Eylül 2010 17:50

    Medya araçlarında görsel ve yazınsal olarak altına imza attığın işlerin belli bir süredir takipçisi ve bunları önemseyen alelade bir insanım. Kişisel olarak şahsına karşı fizyolojik beğenim yüzünden zihinsel, entellektüel (düşünsel) üretimlerine de hemfikir olmak zorunda değilim nasılsa. Bu cihetten yaklaşarak bir kaç şeyi mırıldanmak istedim öylece. Ortadan gireyim evvela. 2002 yılından sonra, günümüze doğru daha da yoğun bir şekilde yaşanan bir durumun zannımca sosyo-analizi olsun bu hadi.
    Adam mevcut iktidarı bir şekilde destekliyor. Kendince ondan siyasi bir çıkarım yapıyor ve reyini onun istikametinde veriyor. Gayet tabii bir durum. Ancak dışarıdan minik, iç dünyalarda büyük olan bir sorun var kök gibi ortada duran aslında. O da bu kesimin azıcık korkak olması. Kimbilir belki de meşhur bir yazarın güzel bir itirafı gibi. Hani "biz, yani inandığımız değerlerin savunucusu olan biz insanların korkak olmak gibi kötü bir hasleti var" demesiyle paralel olan. Allah korkusunun güzel ancak kul korkusunun hoş olmadığı bilincinin akıllarına tam sirayet edemediği o kesim. Bu çıkarımın nedensellerinden en büyüğü, yani mevzuyu açma sebebim şu aslında. "Ben 'evet' diyeceğim fakat Akp'yi sevdiğimden değil". "Ben Ak Partici değilim ama Başbakanı bla bla nedenlerden dolayı beğeniyorum" diyen armut gibi sırıtan bir güruh. Karşı tarafı da gönülleyeyim hesabından fikrini net ortaya koyamayan ezelden bastırılmış koca bir insan silsilesi. Yani arada yazık edilen bir düşünce katliamı gibi. Öte taraflarda cereyan eden bir diğer sıkıntı da; mevcut iktidara karşı olmanın entellektüel saygınlığı artırdığı sanrısı ile yaşayan Manhattan (NYC) fetişleri. Amerika Nefret Dili ve Edebiyatı mezunu ancak arada bir NYC'den selam çakan Manhattan'dan elinde vermut'u ile gülücük saçan o üstü kalsın tiplemeleri. Hani "Türkçe'yi pek bir düzgün kullanıyorum" dolaylarında seyiren ancak Fransızca ve İngilizce kelimeleri aralara serpiştirerek "ben de modern zamanların çocuğuyum beni es geçmeyin gruba alın" diyen kompleks böcükleri. Neyse yorumun çikolatasını çıkarmadan daha da uzatmayayım. Hülasa; yazdıkların pek bir samimi farkındayım ancak soruyor yine de bu adam. Yazdıklarımız değil de hangimiz biz olarak samimiyiz ki ? Mevlana'm koşuyor yine yardıma hep.. "Ne kadar anlatırsan anlat, senin bildiğin karşıdakinin anladığı kadardır" diyor. Susuyorum, eğiyorum başımı saçsız krallar gibi. Gülücükler... merthakancelik@gmail.com

    YanıtlaSil
  2. Değişmek ama gelişmek için değişmek. Bozmak için bozulmuş olanları değil.
    Art niyetler yumağında yuvalanan değişiklik cümleleri sadece niyetleri açığa çıkartır.
    Niyet ise bozuktu zaten ve şubat soğuğunda dahada bozuldu...

    YanıtlaSil
  3. Evet. Sloganlarla yaşamanın sıradan, % 99 sade tek kişiyi öven anıtların olduğu sanatsız, özgün düşüncesiz, tebadan bireye geçişimsiz, özgürlüklere 'taraf' olmanın dincilikle eş tutulduğu memleketimde ulusalcılara , bağnazlara, militan görüşlülere hoşgörü ve evrensel düşünce dileyelim.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil