6 Ocak 2011 Perşembe

‘Ben Ördek Diyeyim Sen Göle Bak’

Başlık- anneannemin özlü sözlerinden en sık tekrarladığı..
Bazen en son söyleyeceğini en önce söyler. Sonra bir ortalık karışır, sessizlik çöker eve. Birinin bir şey söylemesi lazımdır ama topa giren olmaz. Bakışmalar sürerken anneannem bir söz daha patlatır.
’’Amaaan evladım ben ördek diyeyim siz göle bakın işte’’ deyiverir. Aramızdan muhakkak bir uzlaşmacı çıkar kahkahayı patlatır, arkasına da ‘ilahi canım sen de’ yi ekler. Böylece bir gerginlik daha aşılmış olur. Tartışmalar, yaşanmadan film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden.
Aileden biliyorum. Böyle durumlara can simidi şart!
Ya da can simidi atmayı öğrenmek kaçınılmaz oluyor.
Kaybetmek istemiyorsak, dilimizin de kendi karakteri var ve biz onu tutamıyorsak!
O zaman buyursunlar ilk can simidini atan adamın dünyasına…

Ali Saydam...

Ben iletişim duayeni diye başladım yayına. O, ‘yok ben daha unumu eleyip, eleğimi duvara asmadım’ dedi. Duayen- emekliliği çağrıştırıyormuş meğer ona. İletişim uzmanlığını seviyor.
Yazdığı yeni kitabı ’’Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir’’ buluşturdu bizi yayında. Tatlı tatlı yayın masama doğru geldi. ‘Aman yayında göbeğim gözükmesin’ diye bin tembihler yaptı kameraman arkadaşlara.

Merak ettim.
Ali Saydam gibi bir iletişim uzmanı kitabının adını nasıl olur da ’’eş ve müşteri nasıl kaybedilir’’ gibi negatif bir durumdan yola çıkarak koyar? ilk sorumdu.

Korkularımız bizi harekete geçiriyormuş meğer. Olmamak adına, kalmamak için, yapmamak için.. vs her ne varsa aman ol-masın diye uğraştıklarımızın etrafında dönüyormuşuz sabah akşam.
Yani yaşamadan bedel ödüyoruz. Üstelik bir de başımıza gelmesin dediklerimiz için. İnanılır gibi değil! Ama farkında olmadan yapıyoruz bunu. Üstelik günde kaç kez!

Hepimiz pratik hatalardan öğreniyormuşuz, başarılardan değil. Tekrarlanmayan hatalar zenginlik katıyormuş.
Hatalarımla mükemmelim aslında! Böyle bulduk ortayı yayında.

Saydam bayıldığım Sezen Aksu şarkısını örneklemiş duruma;
’’Ben bu yüzden hiç kimsenden gidemem gitmem.
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir.
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem.
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir...’’

‘Çare yoktu. Kendi göbeğimizi kendimiz kesecektik. Nitekim hata yaparak yolu açtık’..
Hatadan ders alınıyorsa hata yapmak erdem oluyor bu kitaba.

Sonra kitapta paylaşılan hoş ‘anlar’ var ki gülmemek elde değil.
Bir toplantı öncesi Ali Koç’la buluşacak olan Ali Saydam’a defalarca tembih ediliyor. ‘Aman sakın Fenerbahçe maç muhabbetini açma’ deniyor.
Bilen bilir Ali Koç için Fenerbahçe’nin ne denli önemli olduğunu.
Ali Saydam da ‘merak etmeyin’ diyor. Bir gün önce ise Fenerbahçe yenilgiyle tamamlıyor hafta sonunu.
Ali Saydam daha Ali Koç’un yanına girer girmez. ‘Ali bey ne olacak bu Fenerbahçe’nin hali’ deyiveriyor. Yanındakiler düşüp bayılmamak için zor tutuyor kendilerini.
Gaflar konusunda epey ödüllü kıvamına geldiğim için söyleme! aman sakın! psikolojisinin başıma ne işler açtığını iyi bilirim. Haliyle Ali Saydam’a destek çıkıyorum.
Hay bin kelime!
Dilimi ısırsaydım da çıkmayaydı.. Demez olaydım!
Yok mu bunun formülü ey Ali Saydam diyorum. Gülüyor. ‘Çocuk kalmışız. Amatör ruh işte’ diye yanıtlıyor.
Obama’nın her hareketi bile planlı- biz çam devire devire ilerliyoruz. Var tabii. Olmaz mı? Kendini kontrol etmek diye bir şey var’ diyor.
Ama ne mümkün.
İçi dışı bir olmak genetik miras gibi yapışmış. Ali Saydam da kabul ediyor. Sil sil çıkmıyor. Ruhumu salsam derinlere de dalsam ben yine ben oluyorum, çıkıveriyorum içimden bir yerden.
Sivriyim kabul ediyorum.
Çok sevdiğim bir büyüğümün söylediği gibi anarşist ruhum var, büyütüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder