16 Eylül 2011 Cuma

LA FURTUNA 6

"Kaçabilen canını kurtatır"

Ensar’ın günü yoğun geçti, geleni- gideni bitmedi dükkanın. Yeni siparişler de ilerideki dükkanı tutmaya yetecek kadar para getirecekti. Üstelik daha yaz başlamadan işlerin birkaç haftadır bu kadar iyi gitmesi şaşılacak şeydi. Zamanlama ve şansının da yeni dükkanı işaret ettiğine iyice inanmaya başladı.
Akşam eve gelirken babasına bir şişe şarap aldı yoldan. Bazı akşamlar Sami’in meyhanesine takılırdı İsmet. Ensar ise babasına ne eşlik ederdi, ne de içmeyi severdi. Babasının içkisine her zaman karşı çıkmıştı. Hayatında ilk kez, kendisine tuhaf gelse de babasına içki aldı. O’nu içki alırken gören çırağı Hüseyin’in gözleri yerinden çıkar gibi kocaman oldu. Çırak daha ağzını açmadan- Ensar; ‘Babam her şeyinden vazgeçti ama içkisinden geçmedi. Sanki tutunduğu tek dal. Bazen benden daha çok sarılıyor içkiye. Vazgeçemiyor. her şeyden daha fazla sadık içkisine….’ Hüseyin bunun altında bir şey olduğunu anlayacak kadar iyi tanıyordu Ensar’ı. Hala şaşkındı, inanmadığı gözlerini kaçırmasından belliydi. Ensar dayanamadı; ‘bak Hüseyin yukarı taraftaki dükkanı istiyorum. Bizim için daha iyi olacak o dükkan. Daha çok büyüyüp zenginleşeceğiz. Babam daha dedemin yanına verildiğinde vazgeçmiş kendinden, şimdi vazgeçmek zorunda kalacağı çöp bile istemiyor’..
Hüseyin cevap vermedi. Bakkal Hasan’ın köşesine gelince sessizce biraz ilerdeki evinin olduğu sokağa yöneldi. Ensar haklı olduğunu düşünse de bir sıkıntı girdi içine. ‘Niye Hüseyin’e savunmak zorundayım ki’ diye düşündü.
Eve girdiğinde babası uyuyordu, mutfağa girdi. Sofrayı özenli hazırladı, annesinden kalan beyaz örtüleri masaya serdi. Babasının kadehini çıkardı. Güç bela şarabı açtı. Babasını uyandırmadan etraftaki plaklardan birini koydu. Sadettin Kaynak’ın; ‘Yadeller aldı beni’ en sevdiği bestesiydi. Önce bir cızırtı çıktı ama Ensar biraz kurcaladıktan sonra şarkı duyulmaya başladı. ’Yadeller aldı beni, taşlara çaldı beni. Yardan ayırdı felek, gurbete saldı beni. Yol verin geçeyim, dumanlı dağlar. Dağların, ardında nazlı yar anar ……... Yol uzun gurbet acı, dağlar var ara yerde’..
İsmet uyandı. Yatağından kalkmadan şarkıyı usulca içinden söylemeye başladı. Oğlu odaya girince şarkıyı hiç duymamış gibi sesini çıkarmadı, gözlerini kapadı. Ensar babasının omzuna dokundu; ‘baba bak senin plağı koydum. Sofrayı hazırladım. Sana sürprizim de var.’ İsmet yattığı yerden doğruldu. Gözlerini ovuşturup Ensar’a doğru baktı. “bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü dedenin sözüydü değil mi?’’
Ensar anlamamış gibi mutfağa tencereyi almaya gitti. Masaya geldiğinde öylesine sohbet açar gibi sakince cevap verdi, babasına.
“baba bugün işler çok iyiydi. Dükkanda ne var- ne yok sattık. Üstelik peşin. Yeni siparişler de aldık. Hakkımız değil mi kutlamak.’ İsmet’in yüzü güldü; ‘hakkımız elbet evlat ama dereyi görmeden paçaları sıvama bakalım sen. İş bu! iyi günü var, kötü günü var.’
Ensar babasından bu sözleri duymayı bu akşam hiç istemiyordu. ‘Bir kadeh şaraptan içsin hele, sonra tatlı tatlı anlatırım nasıl olsa’ diye geçirdi içinden.
***
Yemek sofrasında İsmet ikinci kadehini doldururken, Ensar konuyu açtı. “Baba bizim dükkan işlerimize küçük kalıyor. Daha büyük bir yere geçmemiz lazım.” İsmet uzun zamandır esnaftan duyuyordu Ensar’ın dükkanı kolladığını ama ses etmemişti. Böyle bir sohbetin geleceğine hazırlıklıydı. Oğlunun ne kadar inatçı olduğunu biliyordu, dedesinden beter damarı vardı. Bir kez kafaya koydu mu önünü alan olmazdı. Okulu da ani bir kararıyla bırakmıştı. İlk okuldan sonra onu okula ikna edememişti kimse. Meseleyi inada bindirmeden başka bir şeye inandırmak lazım bu oğlanı diyordu. Ensar’ı cevapladı; bence erken. Bu sene işler iyi gitti diye seneye de aynı şeyin olacağını bilemeyiz. Hele biraz daha geçsin sonra o kararı sen kendin verirsin. Ensar emin bir ses tonuyla; ‘ben o kararı verdim’ dedi. İsmet bu kadarını beklemiyordu. Ensar’ın gözlerindeki toy kararlığı gördü. ‘bak evlat orası bizim işimize büyük kalır, bir sene daha bekleyelim.’ Ensar hiç duymamış gibi devam etti;
-Biz beklesek ne olur, dükkan bizi beklemez!
-Başka dükkan çıkar.
-Ben işimi kısmete bırakamam. İnsanın kaderi kendi elinde. Biz hergün deli gibi çalışıp üretiyoruz. Kısmet mi getiriyor elimize veriyor biz otururken?
-Onu demiyorum. Biraz daha bekleyip görelim savaşın durumu bile belli değil. Buralardan gitmeyeceğimize garanti var mı?
-buralar bizim topraklarımız hiçbir yere gitmeyeceğiz!
-Deden gibi konuşmaya başladın. Daha doğrusu deden gibi emretmeye başladın. Sanki öldü sana bıraktı hay huyunu! İsmet ilk kez kararlı bir tonda azarlıyordu Ensar’ı. Şeyhin ona davrandığı kadar kararlıydı..


devam edecek....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder